KAMPÜSTE & OKULDA GEÇEN 10 UNUTULMAZ FİLM
Okul sıraları ve kampüs koridorları, sadece derslerin işlendiği mekanlar değildir. Onlar, dostlukların kurulduğu, rekabetin alevlendiği, hayallerin şekillendiği ve hayat derslerinin alındığı kutsal alanlardır. Kimi zaman ilham veren bir öğretmenin sözü, kimi zaman yurt odasında başlayan bir proje, tüm geleceğimizi değiştirir. İşte o sıralardan ve çimenlerden geçip sinema perdesine yansıyan, her biri kendi ruhuyla hafızalara kazınmış 10 unutulmaz okul ve kampüs filmi.

1. Ölü Ozanlar Derneği (Dead Poets Society, 1989)
Mekan: Welton Akademisi (Yatılı Lise)
Welton Akademisi, disiplin, gelenek ve onur sütunları üzerine kurulu, öğrencileri tek tip bir geleceğe hazırlayan baskıcı bir okuldur. Ancak bu gri duvarlar arasına bir renk sıçrar: İngilizce öğretmeni John Keating (Robin Williams). Keating, öğrencilerine sadece müfredatı değil, hayatı "Carpe Diem" (Anı Yaşa) felsefesiyle yaşamayı öğretir. Onları masaların üzerine çıkmaya, şiiri hissetmeye ve kendi seslerini bulmaya teşvik eder. Film, otoriteye karşı bireyselliğin, kurallara karşı tutkunun ve eğitimin gerçek anlamının ne olduğuna dair, yıllar geçse de eskimeyen, dokunaklı bir manifestodur.
2. Can Dostum (Good Will Hunting, 1997)
Mekan: Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) & Bunker Hill Community College
Bir kampüs dehası düşünün, ama profesör değil, bir hademe. Will Hunting (Matt Damon), MIT'nin koridorlarını temizlerken, profesörlerin bile çözemediği matematik problemlerini tahtalara gizlice çözen, travmatik bir geçmişe sahip bir yetenektir. Film, bir yandan Will'in bu inanılmaz potansiyelini keşfeden Profesör Lambeau, diğer yandan onun duygusal duvarlarını yıkmaya çalışan psikolog Sean Maguire (Robin Williams) arasındaki üçgeni işler. "Can Dostum", zekanın tek başına yeterli olmadığını, insanın kendini affetmesi ve güvenmeyi öğrenmesi gerektiğini anlatan, yürek ısıtan bir dostluk ve kendini keşfetme hikayesidir.
3. Akıl Oyunları (A Beautiful Mind, 2001)
Mekan: Princeton Üniversitesi
Gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanan film, Nobel ödüllü matematikçi John Nash'in (Russell Crowe) dehası ile şizofreni arasındaki ince çizgide geçen hayatını anlatır. Princeton'ın rekabetçi ve hırslı ortamında başlayan hikaye, Nash'in "Oyun Teorisi" üzerine yaptığı devrim niteliğindeki çalışmalarına ve aynı zamanda zihninin ona oynadığı korkunç oyunlara tanıklık etmemizi sağlar. Film, sevginin ve azmin, en karmaşık zihinleri bile nasıl ayakta tutabileceğinin dokunaklı bir kanıtıdır.
4. Sosyal Ağ (The Social Network, 2010)
Mekan: Harvard Üniversitesi
21. yüzyılı şekillendiren bir devrimin başlangıç noktasına, bir Harvard yurt odasına gidiyoruz. Mark Zuckerberg'in (Jesse Eisenberg) "The Facebook"u yaratma sürecini anlatan film, modern bir kampüs hikayesidir. Ancak bu hikayede romantik hayaller yerine kodlar, dostluklar yerine davalar, masumiyet yerine hırs vardır. David Fincher'ın kusursuz yönetimi ve Aaron Sorkin'in zeka dolu diyaloglarıyla "Sosyal Ağ", bir fikrin nasıl milyar dolarlık bir imparatorluğa ve dostlukları bitiren bir silaha dönüşebileceğini gözler önüne serer.
5. Whiplash (2014)
Mekan: Shaffer Konservatuvarı (Kurgusal Müzik Okulu)
"Aferin" (Good job), bu okulda duyabileceğiniz en zararlı iki kelimedir. Andrew Neiman (Miles Teller), ülkenin en iyi müzik okulunda efsanevi bir davulcu olmak isteyen hırslı bir öğrencidir. Terence Fletcher (J.K. Simmons) ise mükemmelliğe ulaşmak için öğrencilerine psikolojik ve fiziksel şiddet uygulamaktan çekinmeyen, caz dünyasının en korkulan hocasıdır. Film, bu ikilinin kan, ter ve gözyaşı dolu mücadelesini, baş döndürücü bir tempoyla anlatır. Sanat için ne kadar ileri gidilebilir? Bu sorunun cevabını arayan, gerilim dolu bir başyapıt.
6. Legally Blonde (Bu Nasıl Sarışın!, 2001)
Mekan: Harvard Hukuk Fakültesi
Elle Woods (Reese Witherspoon), pembe rengi, küçük köpeği ve moda tutkusuyla ciddiye alınmayan bir "sarışın"dır. Erkek arkadaşı onu "fazla sarışın" olduğu için terk edip Harvard Hukuk'a gidince, Elle de inadıyla aynı okula girer. Başta alay konusu olsa da, zekası ve iyi kalbiyle tüm önyargıları yıkar. "Legally Blonde", dış görünüşün ardındaki potansiyeli ve kendine inanmanın gücünü anlatan, son derece eğlenceli ve ilham verici bir komedidir.
7. 3 Idiots (3 Aptal, 2009)
Mekan: Imperial College of Engineering (Kurgusal Mühendislik Fakültesi)
Neden Unutulmaz? Hindistan'dan çıkıp tüm dünyayı güldüren ve düşündüren bu film, eğitim sistemine yapılmış en eğlenceli eleştirilerden biridir. Rancho, Farhan ve Raju, ülkenin en iyi mühendislik okulunda, not ve kariyer baskısı altında ezilen öğrencilerdir. Ancak Rancho'nun öğrenmeye olan saf tutkusu ve "Her şey yolunda" (Aal Izz Well) felsefesi, hem arkadaşlarının hem de tüm okulun bakış açısını değiştirir. Dostluğun, tutkuların peşinden gitmenin ve gerçek başarının ne demek olduğunu sorgulatan bir modern klasik.
8. Mona Lisa Gülüşü (Mona Lisa Smile, 2003)
Mekan: Wellesley Koleji (Kadın Koleji)
1950'ler Amerikası... Kadınların en büyük kariyer hedefinin "iyi bir evlilik yapmak" olarak görüldüğü bir dönemde, ilerici sanat tarihi öğretmeni Katherine Watson (Julia Roberts), Wellesley'in geleneksel duvarları arasına gelir. Öğrencilerine sadece sanat tarihini değil, kendi yollarını çizmeyi, kuralları sorgulamayı ve potansiyellerini keşfetmeyi öğretir. Film, kadınların eğitimi ve toplumsal rolleri üzerine düşünen, sıcak ve ilham verici bir hikaye sunar.
9. Pitch Perfect (Mükemmel Uyum, 2012)
Mekan: Barden Üniversitesi
Üniversite hayatı sadece derslerden ibaret değildir; sosyal kulüpler, rekabet ve dostluklar da bu deneyimin önemli bir parçasıdır. "Pitch Perfect", bu dinamiği a capella gruplarının eğlenceli ve rekabet dolu dünyası üzerinden anlatıyor. Geleneksel şarkılardan sıkılmış Barden Bellas grubuna katılan Beca'nın (Anna Kendrick) gruba getirdiği modern dokunuş, onları zafere taşıyabilecek midir? Müzik, dostluk ve kahkaha dolu, enerjisi yüksek bir gençlik filmi.
10. The Theory of Everything (Her Şeyin Teorisi, 2014)
Mekan: Cambridge Üniversitesi
Cambridge'in tarihi ve büyüleyici kampüsünde, dahi bir astrofizik öğrencisi olan Stephen Hawking'in (Eddie Redmayne) hayatının nasıl sonsuza dek değiştiğine tanık oluyoruz. Henüz 21 yaşındayken ALS teşhisi konulan Hawking'in, bedeninin sınırlarına hapsolurken zihninin evrenin sınırlarını nasıl aştığını, eşi Jane Wilde (Felicity Jones) ile olan sarsılmaz aşkı üzerinden izliyoruz. Film, insan iradesinin ve sevginin, en zorlu engelleri bile nasıl aşabileceğinin dokunaklı bir kanıtı.