UCUZ ROMAN - PULP FICTION
1994 yılında Quentin Tarantino adında genç bir yönetmen, sinema salonlarına sadece bir film değil, adeta bir dinamit lokumu fırlattı. O filmin adı "Ucuz Roman"dı ve üzerinden yıllar geçmesine rağmen "cool" kelimesinin sözlük karşılığı olmaya devam ediyor. Bu film, alıştığımız doğrusal hikaye anlatımını bir kenara atıp zamanla oynayan, karakter odaklı ve diyalogları birer sanat eserine dönüşen yapısıyla sinemada yepyeni bir kapı araladı.

Filmin konusunu tek bir cümleyle özetlemek neredeyse imkansız, çünkü asıl mesele "ne olduğu" değil, "nasıl anlatıldığı". Tarantino, bizlere Los Angeles'ın tekinsiz yeraltı dünyasında yolları kesişen birkaç karakterin hayatından kesitler sunuyor. Zamanı ileri geri sararak felsefi sohbetler yapan iki kiralık katilin, şikeli bir maçtan kaçmaya çalışan bir boksörün ve bir gangster patronunun güzel karısının iç içe geçen maceralarını izliyoruz. Bu hikayeler; gizemli bir çanta, "Royale with Cheese" muhabbeti, unutulmaz bir dans sahnesi ve bir altın saat ekseninde, beklenmedik anlarda birbirine bağlanarak izleyiciyi koltuğuna bağlıyor.
Pulp Fiction'ı bir başyapıt yapan unsurların başında şüphesiz ki dahi senaryosu geliyor. Tarantino, sıradan olayları o kadar keskin ve akılda kalıcı diyaloglarla yazmıştır ki, bu konuşmalar filmin kendisinden daha ünlü hale gelmiştir. Elbette bu unutulmaz diyalogları ve karakterleri böylesine ikonik hale getiren, onlara hayat veren muhteşem oyuncu kadrosuydu. John Travolta, kariyerinin en unutulmaz geri dönüşünü yaparak kiralık katil Vincent Vega'ya hayat verirken, Samuel L. Jackson ise Jules Winnfield rolüyle adını yıldızlar arasına yazdırdı. Onlara, gangsterin gizemli ve çekici karısı Mia Wallace rolünde izlediğimiz Uma Thurman ve altın saati için her şeyi göze alan boksör Butch Coolidge olarak Bruce Willis eşlik ediyordu. Ving Rhames'in canlandırdığı Marsellus Wallace'tan Harvey Keitel'in sorun çözücü Winston Wolfe karakterine kadar her bir performans, filmin efsanevi statüsünü pekiştirmiştir.
Filmin kronolojik olmayan kurgusu, izleyiciyi sürekli aktif tutarak her sahnenin hikayenin neresinde olduğunu düşündürürken, müzik kullanımı da başlı başına bir ders niteliği taşıyor. Surf rock'tan funk'a uzanan film müzikleri, sahnelerin ruhunu o kadar iyi yakalıyor ki, bugün bile o şarkıları duyduğumuzda aklımıza doğrudan Pulp Fiction sahneleri geliyor. Kısacası bu film, sinemada hikaye anlatımının sınırlarını zorlamış, kendisinden sonra gelen sayısız filme ilham kaynağı olmuştur.
Sonuç olarak Ucuz Roman, sadece izlenen değil, üzerine saatlerce konuşulan, her sahnesi ezberlenen bir deneyimdir. Eğer sinema tarihini değiştiren bu filmi henüz izlemediyseniz, kendinize bir iyilik yapın ve bu başyapıtla tanışın. Eğer daha önce izlediyseniz, tekrar izlemenin tam zamanı; çünkü Pulp Fiction, her izleyişte yeni bir detay keşfedeceğiniz türden bir sanat eseridir.